DİDEM ÜRER: Hocam sizin için Büyükelçi, bu rfa.org Amerika’da yayın yapan, Doğu Türkistan’lı kardeşlerimize ait olan sitede sizinle ilgili bir haber yayınlandı inşaAllah. Sizin Büyükelçi ile yaptığınız görüşmeyi Doğu Türkistan’lı kardeşlerimiz Özgür Asya Radyosu’nun internet sitesinde haber yaptılar. Haber Uygurca sizin dünya çapındaki faaliyetlerinizin etkisi ve Çin’le Doğu Türkistan kurtuluşu için yaptığınız görüşme anlatılıyor.
ADNAN OKTAR: Çin Büyükelçiliği’nin peşini bırakmayacağız. Büyükelçi burada çok sevecendi. Çok güler yüzlü davrandı, çok candan bir tavrı vardı. Her anlattığım olayı şaşkınlıkla karşıladı. Biz böyle bir şey yapmayız dedi. Yani en azından bu konuda Çin Hükümeti’nin dikkatli davranması gerektiğini onlara hissettirmiş oldu. Çünkü geçen seferki Çin ile ilgili eleştirilerimizden sonra Çin’de Sincan eyaletinde yani Doğu Türkistan’da çok ciddi bir değişiklik oldu. Bizim müdahalelerimizden sonra, ama çok ciddi. Tutuklamalar durdu, şiddet durdu, yatırımlara başladılar, o Han Çinlileri’nin yaptığı baskı azaldı. Yani elle tutulur bir değişiklik oldu. Sonra dediler ki bize, “Bilim Araştırma Vakfı olarak sizi de davet ediyoruz, gelin bakın, böyle bir şey yok” dediler. Elçiye de söyledim, ben geldiğinde, benim etkim büyüktür dedim. Eğer ben, Doğu Türkistan’da Çin Hükümeti’nin olumsuz bir tavrı yok, Çin Hükümeti bu konuda dürüsttür, iyi niyetlidir dersem dedim, bütün İslam alemi inanır dedim. Çünkü benim sözüm tapu gibi. Net görmediğim bir şeyi söylemem ben. Ama aksi olursa dedim bu gerilim devam eder. Size kimse inanmaz dedim, sizin açıklamanıza. Yani tek başına sizin açıklamanıza kimse inanmaz. Çünkü dese ki Çin elçisi “böyle bir şey yok” deyince inanmazlar, ama ben dersem inanırlar. Onu söyledim. Fakat bunu tabii dedim çok kapsamlı değerlendireceğiz, delilleriyle konuşacağız. Bakacağız dedim. Açık oturumda, canlı yayında konuşalım dedim. Şimdi Ankara ile görüşüyor, haber bekliyoruz. “Buyurun sizi Çin’e götürelim” dedi. Tamam da, orada adamlar gelir bana güler yüz gösterebilirler. Doğu Türkistan çok büyük bir arazi. Ben nerede ne olduğunu bilemem. Yani binlerce kişiyle görüşmek lazım. Benim orada görüşeceğim kaç kişi, en fazla 10-20 kişi ile konuşabilirim. Oradan bir şey çıkmaz. Gece yarısı çocuğu, kızı alınıp götürüldüyse bir adamın haber alamıyorsa bu felakettir. Çok korkunç bir şeydir. İdamların özellikle kalkması konusunda durdum, onu anlattım. Üzerinde durduğumuz konulardan birisi de oydu, idamlar. “İdam çok zor oluyor” dedi Çin’de. Ya kardeşim zor oluyor ama asıyorsun nihayetinde. “Prosedürü çok zor” dedi.
DİDEM ÜRER: İdam minibüsleri dolaşıyor sokaklarda Hocam.
ADNAN OKTAR: Çok dehşet bir şey bu. Hizmet vermek için minibüs geldi diyor, hadi gözünüz aydın. Görevi ne? Adam asma minibüsü, dehşet verici bir şey bu. Yani Çin böyle bir konumda hiçbir şekilde yükselemez. Hiçbir şekilde ne ekonomisi, ne sosyal hayatı makul bir çizgiye gelemez. Onun için bu çok önemli dedim. Ben sizin iyiliğinize çalışıyorum dedim, iyi olmanızı istiyorum. Ben Çin’in çökmesini istemem. Sizleri de seviyorum ben, şefkat duyuyorum. Çok saygı duyuyorum. İyi niyetliyim yani sizi küçük düşürmek için, ezmek, mahcup etmek için de çağırmadım dedim. Ama bu konulara bir açıklık getirelim dedim. O da müspet, olumlu karşıladı.
DİDEM ÜRER: Hocam kardeşlerimizin de üstünde durduğu 2 konu var; Doğu Türkistan’lı kardeşlerimizin. Eskiden Çinli nüfus yüzde 3 iken, şu an yüzde kırk yediye çıkmış. Sürekli Çinli yerleştiriliyormuş Doğu Türkistan’a. Ve yüzde kırk yediye kadar artmış. Bir de eskiden Uygur dilini kullanabiliyorlarken kendileri, şu anda Uygur dilinin kullanılması yasaklanmış 2006’dan beri. Eğitim yapmak için anaokulundan başlayarak üniversiteye kadar serbestken eskiden, şu an Uygur dili yasaklanmış okullarda da 2006’dan beri.
ADNAN OKTAR: Ne konuşuluyor peki?
DİDEM ÜRER: Çince.
ADNAN OKTAR: Kardeşim şimdi her şeyde bir hayır vardır. Arttırsa bile, oraya hizmet artmış oluyor. Yani yapılan o. Yani mesela oraya binalar yapılıyor, tesisler yapılıyor. Çinliler var ya orada, Çinlilerin ulaşımı için, oralara hastaneler yapılıyor, muazzam altyapı yapılıyor, barajlar yapılıyor. Ondan Türkistan’lı kardeşlerimiz istifade ediyor. Çinli ise Çinli, o da insan. Onu eğitirsin Müslüman yaparsın. Daha iyi, yarı yarıya da olsa, gece gündüz İslam’ı, Kuran’ı anlatırsan, Çinliler de Müslüman olurlar. Uçsuz bucaksız tebliğ imkanı. Biz sırf Türkleri insan olarak görmüyoruz ki, Çinliler de bizim için Allah’ın kulu. Mühim olan Müslüman olmaları, iman etmeleri. İman ettikten sonra Türk olmuş, Çinli olmuş farketmez. O yüzden o, bir risk değil, rahatsız edecek bir şey değil. Sadece Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz çok dindar olması, iyi eğitilmesi, Darwinizmin, materyalizmin geçersizlini iyi anlamaları gerekiyor. Çin’e kitap götüre