ADNAN OKTAR: Sizlere biraz sır vereyim, sır anlatayım, inşaAllah. Sır ilminden anlatalım, inşaAllah. Bismillah, şeytandan Allah’a sığınırım. Taha Suresi, “Sağ elindeki nedir ey Musa?” Niye Allah sağ el diye özellikle belirtiyor? Bilmiyorsunuz. “Dedi ki: O benim asamdır. Ona dayanmakta, onunla davarlarım için ağaçlardan yaprak düşürmekteyim. Onda benim için daha başka yararlar da var.” Allah ne olduğunu biliyor. Konuşturuyor Hz. Musa (a.s)’ı. “Allah dedi ki: Onu at Ey Musa.” Elinden at. “Böylece Musa asayı attı. O asa hemen hızla koşan bir yılan oldu.” Yani böyle hareket eden bir yılan. “Allah dedi ki: Onu al ve korkma. Biz onu ilk durumuna çevireceğiz.” Yeniden o yılan ağaç haline gelecek. Önce ağaçken yılan oluyor. Sonra yılanken de ağaç oluyor. Çok kısa süre içinde. Niye korkma diyor? Çünkü kaçtı Hz. Musa (a.s). Yani çok uzun bir kaçma olayı oldu. Kısa sürede çok uzun mesafe kaçtı. Çok şiddetli korktuğu bir varlık yılan, Hz. Musa (a.s)’ın. İçinde müthiş bir heyecan var Hz. Musa (a.s)’ın. Allah geri dön diyor. Geri dönüyor. “Şimdi git, kuyruğundan tut yılanın” diyor. Yani en en en yapmak istemediği bir şey. Allah dediği için yapıyor. Tuttuğunda bükülen yılan bir anda atıp dümdüz asa haline geliyor, tuttuğu anda. “Elini koltuğuna sok. Bir hastalık olmadan bir başka mucize olarak bembeyaz bir durumda çıksın” Bu şekilde elini çıkartınca bembeyaz çıkıyor. “Öyle ki sana büyük mucizelerimizden birini göstermiş olalım.” Şimdi önce Cenab-ı Allah hazırlıyor Hz. Musa (a.s)’ı bir kere korkmaması, yılanla onu hazırlıyor. Çünkü en korktuğu şey yılan, en korktuğu şeylerden bir tanesi. Bir de yaratılışı ispat etmesi gerekiyor, en önemli şey o. Çünkü Firavun Darwinist-materyalist o devirde. Nil’in çamurlarından tesadüfen insanların oluştuğunu söylüyor. Ama yaratılışı da anlatması gerekiyor. “Açıklayacak bir delil de ne olabilir?” diye “Nasıl anlatabilirim?” Cenab-ı Allah yaratılışı yani Darwinizmi hemen yıkacak net bir delil veriyor, Allahualem. Ama konu, önce yaratılışı ispat edecek yani Darwinizmi yıkacak sonra iman hakikatlerini anlatacak. “Firavuna git…” Devrin deccaline. Demek ki deccalden kaçılmıyormuş. Başka ülkelere, oraya buraya kaçılmıyor. Firavun’un olduğu yere gidiliyor. Firavun’dan kaçılmıyor. Başka ülkelere oraya buraya gidilmiyor. Firavun neredeyse oraya gidiyorsun. Mehdi (a.s), Firavun’u arayacak, gidip gırtlağına çökecek ilimle-irfanla. Kaçmayacak. “Firavuna git çünkü o azmış bulunuyor” Azma yani deccaliyetin en önemli özelliklerinden birisi azmadır. “Dedi ki: "Rabbim, benim göğsümü aç" Göğsümü ferahlandır. Önce kalbimdeki heyecan bir gitsin, kalbim bir yatışsın, kalp atışlarım normale dönsün. Nefesim normale dönsün, kalbim beni, sıkıştırmasın. Çünkü o zaman dili de tutuluyor, konuşma gücünü de kaybediyor. "Bana işimi kolaylaştır. Dilimden düğümü çöz;" Heyecanlandığında konuşamayacak hale geldiği için, konuşacak hale getir beni diyor. "Ki söyleyeceklerimi kavrasınlar." Hazırlık yapıyor. "Ki söyleyeceklerimi kavrasınlar. Ailemden bana bir yardımcı kıl," Etrafımdaki insanlardan demiyor. Ailemden; çünkü tanıyor kardeşini. Kendi kavmine güvenmiyor. Çünkü kavminde Müslüman adam yani gerçek dava adamı göremiyor. “Ya Rabbi ben kardeşimden başka kimseyi kendi nefsimden ve kardeşimden başkasına kimseye söz dinletemiyorum” diyor. Öyle azgın bir kavim o devirdeki Museviler.
“Ailemden bana bir yardımcı kıl, Kardeşim Harun'u" Özellikle o isim veriliyor, Harun. “Kardeşim Harun'u. Onunla arkamı kuvvetlendir. Onu işimde ortak kıl," Kaç yönden yardım istiyor. "Onunla arkamı kuvvetlendir. Onu işimde ortak kıl. Böylece Seni çok tesbih edelim." Allah’ı çok analım. "Ve Seni çok zikredelim." “Tek başına çok zor oluyor Ya Rabbi” diyor. Demek ki Müslümanlar tek olmayacak. Bir arada olunca zikir kolaydır, tesbih kolaydır ve güzeldir. "Şüphesiz Sen bizi görüyorsun" diyor. İşte o masonlukta o üçgen içinde Rabbin gözü vardır. Her yeri Allah’ın gördüğünü remz etmek içindir o üçgen içindeki göz. “(Allah) Dedi ki: "Ey Musa istediğin sana verilmiştir" Ses şeklinde duyuyor. "Andolsun, Biz sana bir defa daha lütufta bulunmuştuk" diyor Allah hatırlatıyor. "Hani, annene vahyolunan şeyi vahyetmiştik, (şöyle ki:) Onu sandığın içine koy, suya bırak, böylece su onu sahile bıraksın; onu Benim de düşmanım, onun da düşmanı olan biri alacaktır” “Ben daha önce seni çocukken sandığın içine koydum. Bu çok tehlikeli bir şey. Suyun içinde sandıkta orada bile tehlike içinde değildin.” Değil mi? Çocuksun, sandığın içindesin ve suyun içindesin. Çok riskli bir şey bu değil mi? Ama Allah “riskli değil, ben seni görüyordum” diyor. “O zaman bun